Çarşamba, Şubat 17, 2010

MAYAladım da duruldum, koştum ardından yoruldum


Merhabalar sayın, kayın, maun okuyucu ve yorumlayıcı kitlem.
Nicedir yine uzak kaldık, farkındayım. Amma ve lakin bilmekteyimdir ki sizlerde benim farkındasınızdır. Ben yüce dehanız Gülfidan aliminiz, her zaman olduğu gibi yine kendini bilim dünyasının eşsiz ve dahi inanılmaz büyüleyici akıntısına kaptırdım ve götürttüm (akıntının şeetmesine müsade ettim yani effennim)
Effennim,
bugün sizlerlen payaşacaam konu epeski uygarlıklardan -ki uygarlarmış hakketen- bir tanesi olan, büyük, özenilesi Maya Uygarlığı effennim. Bu uygar insanların hesap-kitap yapmalarındaki şaşırılası üstünlük.
Misalen;
Mayaların hesap yöntemleri effennim Mayaların noktalarla çizgilerden oluşan hesap yöntemlerinin atasının Olmekler olduğu ortaya çıkmıştır canımcıklarım, çünkü bu basitçe şu anlama gelir, dünya tarihini uzun zaman döngülerinden (döngü effennime sööliiim, dön dolaş aynı şey anlamında ifade edilmiştir effennim.) oluşan, çağlar aracılığıyla bölümlere ayırma mantığı, sanıldığından çok daha eski bir uygarlığın Mayalara bıraktığı mirastır beyin kıvrımlarını sevdiiim okuyucuklarım. Bu miras sayesindedir ki o şaşırtıcı duyarlılıktaki takvimin hesabına göre içinde bulunduğumuz son çağın, Beşinci Güneş’in, İ.Ö. 3113 yılının Ağustos ayında başladığı ve 2012 yılının aralık ayında da sona ereceği hesaplanabilmiştir. Mayalar sıfırı bilen toplum olarak da bilinirler. Aslına bakılırsa, bugün korunan Maya dokümanlarının çoğu, ‘hesap’ ile ilgili belge parçacıkları. Ama bunlar, astronomik hesaplar; sıradan matematik işlemleri değil. Eldeki Maya belgeleri arasında en iyi durumdakilerden biri sayılan Dresden Kodeksi de bunlardan biri. İçerdiği matematiksel hesaplar ve sayısal ifadeler, bütünüyle gökyüzüne yönelik.
Mayalarda Zaman ve takvime gelincene effennime söööliiim, Mayaların zaman hesaplama araçları arasında ilk ve belki de en gizemli döngü, ‘Tzolkin’ adı verilen ‘kutsal takvim’dir. Sözlük anlamı ‘gün sayımı’ olan Tzolkin, 260 günlük bir zaman dilimini içerir ve iki farklı dizinin elemanları arasındaki bileşimle tamamlanır. Bu dizilerden birinde 1’den 13’e kadar uzanan rakamlar, değerinde belli bir sıra izleyen 20 adet ‘isim’ vardır.
Maya astronomisi ve Venüs Gezegeni konusuna da şeetmeden şeedemiiicem effennilerim, Venüs gezegeni, Maya astronomisinde çok özel bir öneme sahip. Kendi inanç sistemlerinde çoğu kez büyük ‘öğretici tanrı’ Kukulkan ile özdeşleştirilen Venüs’ün bir tam turunu; yani sabah yıldızı olarak gözden kaybolmasının ardından tekrar sabah yıldızı olarak belirinceye kadar geçen süreyi 584 gün olarak ölçmüşler. Modern astronomik gözlemlere göre bu periyot 583.92 gündür; yani Mayalar bu süreçte iki saatten de az bir hatayla, son derece hassas bir sonuca ulaşmışlardır. Maya antik kentlerinde piramitlerin tepesinde yer alan odalar ya da Chichen Itza’daki ‘Caracol’ benzeri, doğrudan astronomi amaçlı, inşa edilmiş gözlemevleri, rahiplerin gözlem yöntemleriyle ilgili ipuçları sunar bize. Bu yapılar çoğu kez dört yönden de ufku görecek biçimde yüksek ve düz alanlara kurulmuştur. Hassas hesaplarla, gözlem odasını çevreleyen duvarlar örülmüş; bu duvarların üzerinde yer alan pencereler, doğrudan doğruya ufukta belirecek spesifik yıldızlara hizalanmıştır. Yine Chichen Itza başta olmak üzere çoğu maya kentinde, tam tepe noktasına küçücük bir deliğin açıldığı ‘zenith gözleme odaları’ bulunmuştur arkeologlarca. Bütün bunlar, kullandıkları araçlar ne denli basit olursa olsun. Mayaların son derece dikkatli, pratik ve akıllıca gözlemlerle hem yıldızların yükseliş ve batış hareketlerini, hem de başucu (Zenith) geçişlerini izlediklerini ortaya koyar. Bu istekli ve hevesli astronomik etkinliğin onlara armağanı, olağanüstü ayrıntılı ve hassas Maya takvimidir bidenecik kuzucuklarım.
İnterinettinden ve dahi okuduuuum diğer pek çok kaynaktan faidelenerek sizlerlen paylaştıım bu muazzam ötesi yazım, umarım bende olduu gibi sizlerde de hayranlık dahil pek çok hormonlarınızı harekataaa geçirtip, taarruza sebebiyet veren durumlar aldırmıştır. Zira bahsettiğimiz bu büyük uygarlığın oksijen soluduğu tarih dilimlerine bakar isek nassı olur da bööle hissiyatları şeetmeyiz di mi ama effennim...
sizleri Mayalayarak, kabartarak, astronomik, astrolojik öpüyor ve hayatınızın bilimle aşk yaşamasını diliyorum canımcımlarım.
Esen kalın, esmeyen ince... ( espirimi de şeetmeden son veremiyorum yazıma muhakkak ki)
GÜLFİDANınız...

Pazartesi, Ağustos 10, 2009

KOS-MOS anlamam diorsanız, buyrun, hep beraber anlayalım effennim.

Pek bi değerli ve dahi yüpyüce okur-yazar-yorumlar-şeeder kitlem,
yine yeni yeniden huzurlarınıza teşrifi şeettiimden pek bi mesut ve dahi pek bi bahtiyarım.
bugün sizlerin beyinkıvrımlarınıza yeni bi kıvrım ekliiceem içün de ayrıcana yani ekıstıradan bi şen'im effennim.
çünkii, bugün kelime daarcıklarınıza bir kelime ekliyerekten, daarcııınız + 1 yapıcem effennim. bu kelime ki çok önemli ve çok gerekli ve çok amma ve lakin pek bi çok anlamlı bi kelimedir. "kosmos". sözcük olaraktan effennime sööliim; bezeme, süsleme, donatma anlamına gelen kosmos şeysi, ilkçağ yunan felsefesinde “evren”, “evrenin düzeni”, özellikle de fiziksel ya da görünür dünyanın uyumlu birlii anlamında şeedilmiştir. evrenin bir kosmos olarak görülmesi geleneği ilk evvela (ay bu sözcüğe de sinir oluyorum af buyrun, sankim son evvelası varmış gibin di mi ama effennim. arada kullanıp fikrimi zikretmek istedim yalınızcana) Pythagoras’la başlar; ancak bir düzen olarak tasarlanması Anaksimandros ile Anaksimenes’in fragmanlarına kadar uzanır. Kosmos’un anlam bazında geçirdii evrimin izini sürmek pek bi güç olsa dahi effenim gürünen o ki, geçirdiği aşamalar “düzen”, “bu evrenin düzeni” ve “düzen olarak evren” yönünde şoolmuştur. her ne kadar, insanın evrenin mikrokozmosu olduğu görüşü ilk olarak Demokritos tarafından ortaya atılmışsa da kosmosun evrenle özdeşleştirilmesi Empedokles’in zamanında gerçekleşmiştir. gelgelelim dört başı mamur, temellendirilmiş bir kosmos öğretisi Pythagorasçıların eliyle oluşturulmuştur: evren bir kosmostur çünkii tüm şeylerin arkhe’si olan sayıya (arithmos) yaslanan matematiksel oranlara (harmonia) indirgenebilir cankitlem (Aristoteles). yine, tıpkı Demokritos gibi, Pythagorasçılar da “makrokozmos/mikrokozmos” bölümlemesini kullanıp ruhtaki “kozmik uyum”dan dem vurarak kosmos’u etik alanına taşımışlardır. Herakleitos ise tüm bu filozoflardan bir adım öteye geçerek karmos’u, yani “kozmik düzen”i, “yasa (nomos) özdeşleştirip doğa yasası anlayışını başlatmıştır sevgili aydıncıklarım.
kaosun zıt şeysi olan kosmos kelimesinin içeriinin karanlık gibi duran amma aslında her türlü aydınlıın cirit atıp, at koşturduu alemine dalmak ister iseniz, naçizane tavsiyem, "C. Sagan'ın Kosmos"u olucektir effenim. tadına doyum, kelimelerine uyum olmayacak kadar pek bi güzel ve dahi hayat açımızı değiştirip bayat açılıktan kurtaracak kadar metafevkalade bi kitaptır kendisi. tavsiyemi şeederim bilimkurtcuklarım.

bi olmassa olmaz yazımın daha sonuna intikalimi etmişken her birinizin önünde kozmik kozmik eğilip, o kozmik düzen dahilinde ellerinizden tutup bir halka oluşturuyorum effennim.

Sağlıcakla kalın (solucakla ince... ne mutlu ki size vedam bu metaespirilerim sayesinde her daim gülücüklerinizin arasında eriyip daha az acılı oluo effennim)

GÜLFİDANınız

Çarşamba, Haziran 10, 2009

zarla kumar olmaz, kumar kumar ne kumar ne kummaz...


merhabayın pek değerli okur yazar yorumlar kitlem.
yine pek bi möhim bi konuylan karşınızda duran monitörünüze teşrif etmiş bulunmaktayımdır.
bu möhim konu öyle bi möhim konudur ki ne yıllardır hatta belkim yüzyıllardır bizim ve bizim toplumumuz gibin toplumlarda en bi möhim konu haline gelmiş ve pek canlar yakmış, pek dertlere sebebiyet vermiştir effennim.
bu konuyu açmama vesile olan canım okurumun mektubunu burda yayınlarkene aynı zemanda sizlerin kafalarındaki soru işaretlerini de noktalara dönüştüreceğimi umarak, yüce bilgilendirme -ve snapsların hakkını verecek ultra güzel bağlar kurmama neden olacak- konumu şeediiyorum effennim.
rumuz: şaşkın ördek gibi daldım çöllere
sevgili Gülfidan aydınım,
ben pek çok kadına ışık tutacağını düşündüğüm bir el feneriynen size bi hususta danışmak istiorum. aslında çekinmiyor da diilim amma ve lakin sizden başka bana yardımcı olcaana inandıım bi metainsan da mevcut diildir bildiim kadarıynan.
ben aslında okumuş-yazmış entellektüel anlamda pek de fena olmayan bi seviyeye çıkmış xx kromozomlu bi canlıyım. yane kromozomlarımı ben belirlemediimden sonuçlarından da ben şeettirilemem diye şeediorum bunu.
kadınım. evet xx kromozomları yanyana gelekoydu diye ben bir kadın olarak dünyaya geldim. haliynen bunun getirdii her türlü yüke maaruz kaldım ki bizim gibi toplumlarda siz de biliorsunuz bu ekistıra bi yük şeedio omuzlarımıza.
neysem konum bu diil pek tabi ki ne.
sevgili aydınım.
25 yıllık evli barklı bi kadınım. geleneksel bi "koca" hayatım var. severek ve yahut sevişerek evlenmedik amma iki adet yavruladık netice itibariynen.
gel zaman git zaman ben bi şarap misali yaşım kemale erdikçe bi kemale kapılıverdim. Kemal benim herbişiim oluverdi. yasak bi ilişki ilişikledik berabercene. bu ilişkinin içine ilişiklenen yalınız yasaklık diildi elbet. söölemesi ayıp cinsel münasebette de bulunduk Kemalimle.
işte o münasebet sırasında münasip olmayan bir organımda kanama oldu. korktuk biz yani Kemalim ve ben. sonrasında yani ertesi gün ve geri kalan 500 sevişmemizde bu kanama bi daa olmadı fekat ben daha yeni iyileşmiş olmama raamen yeniden adet gördüm 10 gün içinde.
korktum tebi doğal olaraktan ancak bi doktora gitmeye de çekinik davrandım. fekat soora bi cinekolocik muayene gerektiini düşünüp şööle bi uzanıverdim o korkunç koltuua. doktor bana beni şok eden o açıklamayı yaptı. "bekaretinizi yeni kaybetmişsiniz" dedi. ben kalburabastı gibin kalıverdim orda o an. o an bu andır da kalburabastıdan kolbastıya geçip gidip, git-gel yapıyorum.
bu içimi kemiren "nooldu bana yahu" sorumu sorabileceğim tek sizi kendime yakın buldum.
beni bu konuda muasır medeniyete çıkarırsanız size pek bi minnettar kalıcem.
saygılar, hörmetler ve şimdiden teşekkürler zaatı aalinize.
canım okurum. öncelikle size bu zamanda dahi bu kadar cesurcana böölesi ayıp sayılan ki
sanılanın aksidir zati bu durum, konuyu açtıın içün çok teşekkür ederim.
rumuzundaki çölü göl ilen karıştırdıınızı ummuştum ki başındaki "şaşkın" ifadesinden anlayırverdim sooracıımına. siz cidden çöllere dalmaa çalışıyormuşsunuz a benim can okurum.
gelelim sizi kemiren konuya.
effennime sööliim, bu yaşadıklarınızdan anlıyorum ki siz ve eşinizin zati ööle ahım şahım bi "eş" hayatı yok imiş. bu tabii ki de pek çok kadınımızın ortak puroblemi. o apayrı incelenecek bi konu amma ve lakin asıl burda üzerinde durulması gereken "kızlık" konusu zannımca.
komik bi başlık gibin gelse de evet konumuz "kızlık" yahut da bi diğer ifadeyle şeedersek "bekaret" ve yahut "barikat".
konuya biraz sosyolojik olarak bakıp fizyolojiğe dooru kayalım bakalım.
effennim,
kızlık zarı, yani Latince adı ile HYMEN, Yunan ve Roma mitolojilerinde Dionysus ve Afrodit’in oğlu olan "evlilik ve düğün tanrısı" dır. gerdek gecesi sevgili şaşkın ördek,bu Tanrı'ya adandıından kızlık zarı da aynı isimle anılmaktadır. effennime sööliiim hemen hemen bütün toplumlarda değişik derecelerde sosyolocik bir öneme sahip olan kızlık zarının tıbbi adı (latincesi) "Hymen" dir dediydim zati. özellikle müslümanlık şeeden ülkelerde daha önceden cinsel ilişkinin olup olmadıının bir kriteri olarak görüldüünden önemi büyüktür.günümüzde bilem, evlendikten sooraki ilk ilişkide kanamanın olmaması nedeniylen, pek çok kızımız haksız yere bakire olmadıı düşüncesiyle apar topar kollarından tutularak kızlık zarı muayenesi için jinekologlara götürülmektedir. pek tabiidir ki ne bu durumda bu genç kızlarımız son derecede küçük durumlara düşürülmekte ve evliliklerine maalesef çok kötü bir anıylan başlamak zorunda kalmakta; çoğu zaman da duyulan güvensizlikler nedeniyle evlilikleri kısa zaman içinde boşanmalarla sonuçlanabilmektedir ki -dir dir effennim.
tam olaraktan ne gibi bi hizmet sunduu henüz bilnemeyen yalınızca tahminler yürütülen bu zar effennim bi kaç çeşit şeetmektedir.
ve bu çeşitlere göre de değişik değişik şeylere yol açmaktadır effennim.
misalen sizdeki gibin. 25 yıllık evlilik ve iki çocuğa rağmen ki zannımca sezaryen şeettiniz, hala bakire olma ihtimaliniz pek tabidirki ne mevcuttur effennim. çünküm büyük bi ihtimalen sizin zarınız, kresentrik hymen denilen bi türdür ki bu kadınların %3,5inde görülebilir, ilişki sırasında yırtılmayabilir. değişik -af buyrun- bi pozisyonla yırtılabilir ve yahutta. anliicaanız Kemaliniz ve siz pek bi harekaatlı günler yaşarkene bu azimle yerinde duran zarınızı hasara uuraticek şekillerde eşleşmişsinizdir. bu da güzel bişiidir sevgili okurum. mademki ne seviyosunuz bu adamceezi ne güzel bişeyki ne bööle de bişey paylaşmış olmuşsunuzdur. bunda korkulecek, çekinilecek hiç bişey yoktur.
regle olayına gelince effennim. bünyeniz böölesi bi coşkuya alışık olmadıından hormonlarınızın feleği şaşmıştır. yumurtlamaya gitmeye karar verip sizi tavık gibin yumurtlatmıştır. bence bu da pek bi mutluluk verici bi durumdur nitelikli okurum.
içiniz rahat aşkınız daim ilişkiniz bol hareketli ve çeşnili geçsin effennim.
dilerimki ne bi kadın olarak mutluluu yakalamış olmanızın tadını çıkarırsınız. yoksam niye varsınız ki bu dünya da di me effennim?
daha ayrıntılı bi bilgilendirme ister iseniz eğer bu zar türleri vs konusunda ben her daim burdayım, yazın özgürcene, çekinmeden. doğaya ait olmakta çekinilecek bişey yoktur effennim. ait olamayanlar çekinekoysunlar.
bi muazzam ötesi yazıma daha son verirkene hepinizi soğan zarı inceliinde öper kulak zarı hasaslıında sararım effennim
esen kalın, esmeyen ince ( artık bi gelenek haline gelen bu müthiş istilacı espirimle sizleri yine tebessümlere yolcu ettiysem ne mutlu bana)
GÜLFİDANınız

Cuma, Mayıs 15, 2009

tribal fonksiyon gribale dönüşürse...



sayın sayılan, kayım kayım kayılan, bin parçaya kıyılan ve dahi yine de unufalanamayan okur yazar, yazar okunur ve düşünür kitlem...

en bi' merhabalar, en bi' selamlarlan yeniden ve yineden karşınıza teşrifimi şeediip öpüncüklerimi fışkırttım sizlere ve dahi siz olmayan diğerlerine effennim.

Yine nice zeman oldu ki ben deniz Gülfidanınız yani bilge kadın, aydın insan, bilim hallacı, fikr'ikar ( bu kelimeyi bizzat şeettim effennim. dilimizin daarcıına kazandırıp, konuşuma sürdüm. çok deruun, en deruun bi anlamı ifade edebilmek içün. şööle ki; fikrini öğrenerek zihinsel kara geçtiiniz önemli şahsiyet, anlamında kullanılmaktadır.) hayırnaz (hayır derkene az biraz naz ettiiim olmuştur tebi bundan şeettim bu kelimeyi de)

- ay ne diyoodum sevgili yaşamendekslerim?- he kendimi tanımlıyordum, afbuyrun zihnim dağaaldı bi an içün...

yani en bi yüce insan olan ben yeniden sizleri eşsiz snaptik bağlarlan kucaklaştırmak, sarmaş dolaş etmek üzre bu sahifeye dönüş yapmışımdırım.

dünyevi, ailevi, mesleki, bilmii, ilmii... yani bir nevii "her bişiii" sizlerlen yeniden tartışıp, konuşup, beyin tornadosuynan "hayata dik açıylan bakabilmenizi sağlamak" görevime yeniden döndüm. dönüştüm.

olmadığım bunca zeman boyuncana kendimi yine besleyip, büyüttüm. zengin ettim. ve felsefenin, fiziğin, kimyanın, kozmolojinin, antropolojinin tozunu attırdım effennim. toz oldular karşımda hebiciii.

bu kadar açıklamadan sonra daha fezla vak'iit kaybetmeyip konuma geçiim sevgili kitlem.

bugün sizlerlen paylaşacaam konu "domuzgribi"

bildiiniz üzre son günlerde pek bi korkulan şey haline gelen bu şey nedir? Nassı bulaşır ve dahi needeciiz? Effennim, domuz gribi, en normalinde domuzlarda görülen A tipi tipi karamela sepeti grip virüsünün yol açtıı bir solunum hastalıı olarak biliniyo ve bu hastalık çok hızlı bir hızla yayılabiliyoo. Effennim bu virüs domuz etinin yenmesiyle bulaşmıyo. solunum yoluyla şeedio. insanlardaki grip virüsü gibi, domuz gribi virüsü de domuzlarda sürekli deeşim gösteriyo. Domuzların solunum yollarında domuz, insan ve kuş gribi virüslere duyarlı alıcılar bulunuyo effennim. Dolayısıylan domuzlar, virüslerin eş zamanlı bulaşması halinde yeni grip virüslerinin ortaya çıkma ihtimalini artırıyolar af buyrunki ne. Meksika ülkesinde efendime sööliim, ölümlere neden olan domuz gribi virüsü A/H1N1. Bu virüs insandan insana bulaşabiliyo. A/H1N1 virüsü, insan, domuz ve kuş gribi virüslerinin karışımından oluşuyo canımcımlarım. Ve ne acıdır ki ne henüz bu gribin aşısı neyin bulunmuyo. O nedenlen hapşurup, tıksırırkene ağzınızı burnunuzu kapatıverin. Domuzlarlan öpüşmeyin ve dahi tokalaşmayın. hapşırık yapan birinden uzaklaşıp, kaçın ve insanlarlan iletişim iletirkene ağaazlarının içine girmeyiniz effennim.

Ben sizleri yine bi önemli konu ile bilgilendirip kutsal vazifemi gerçek ettim. bunun huzuruynan kabuuma çekilmeden evvel sizleri her zemanki gibi antivirütik antivirütik öper, maskemi indirir ve nice sağlıklı ve dahi solluklu ( ve işte yine espiritüel kişiliimden taaviz vermemiş olduumun ıspaatı olan bi müthiş espirim) günler, aylar, yıllar dilerim effennim...

GÜLFİDANınız...

Perşembe, Nisan 10, 2008


sayın sayılan ve de sevilen, mükemmel ötesi beyin kıvrımlarının sahibi, snaptik bağların en yücelerini kurabilen, birtanecik tektanecik okuyucu ve yorumlayıcı kitlem.
yine nicedir kendimi bilim denizinin en derinlerine ve hatta zaman zaman o denizin ulu dalgalarının dalga tepeciklerine vermiştim ki bir "mim" daha geldi aziz ve sadık dostum edi.ben'den.
o nedenle insanlğın geleceği içün şeettiğim o yüce o eşsiz çalışmalarıma ara verip, az biraz soluklanıp, MİMimi şeediim istedim effennim.
Canımlarım, bu seferki MİMimiz, alfabedeki harflerin - alfabe dışında harf var mıdır o da ayrı bi mevzuu pek tabiidir ki, her harf mutlak bir alfbeye şeetmiştir di mi ama effennim- kendimizde çağrıştırdığı ve aklımıza en evvel düşürdüğü kelimeleri şeetmek...
e başlayalım o vakıt, sizleri daha fazla merakta bırakmadan.
A- pek tabiidir ki o yüce o eşsiz bilim insanı Albert Einstein
B- bir yüzey üzerine etkide bulunan dik kuvvetin, birim alana düşen miktarı ki bu da "Basınç"tır bilindiği üzre. ve şu sıralar bu dik kuvvetler bizzat insanımın üzerine etkide bulunmaktadır. malum politik nedenler :s
C- Conk Bayırı; sadece sessel özelliğinden dolayı. başka bi özelliği yok bende. Conk sesinin kulağıma getirdiği akustiklen ilgili.
Ç- Çimdik; ki zırt pırt cimdik mi çimdik mi? nedir bunun doorusu diye kendimi türk dilinin akıntısına kaptırmak zorunda kaldığım kelime.
D- Dipçik; heh sessel özellik bakımından yine sinirlerimi farklı boyutta etkileyen bir diger kelime :s dipçik :s dibin küçüğü der gibin :s
E- Ekvator: oldukça gereksiz bulduğum ve sıradan olduğunu düşündüğüm gereksiz bir kelime. yani zati güney ve kuzey kutbu var iken ne diye dünyayı ööle ortasından cappadanak bölüyoruz di mi effennim. ayrımcılıktan başka bişii diil.
F- Fobi: bende fobofobinin dışında bi fobi yok şansıma, amma o da yeterince fobik diye düşünüyorum :s
G- Gallileo: aman tanrım diicem o kadar :)
Ğ- Türkçenin yazıldığı gibi okunmadığının en büyük ıspatı olan bu harfe rağmen ne hikmetse azimle "türkçe yazıldığı gibi okunan bi dildir" deme cürreti gösteren dilbilimcilerin bilinçsizliklerini şeeden o güzel harf.
H- Havyar- şampanya ( e bilimci de olsam hayatın tadına varıyorum zaman zaman ben de di mi ama effennim hakkım)
I- türkçeye özgü seslerden biri olan bu har, dilimizin eşsizliğinin bir göstergesidir effennim. ve I denincene aklıma ilk Istıranca dağları gelmektedir ki nedenini bilmem hiç.
İ- "ibibikler öter ötmez ordayım" sözünün asla gerçeğe dönüşemeyeceğini düşünekoyduğum şarkı sözü.
J- jinekolog: kadınların tüm hayallerine rağmen, kurulan onca fentaziye rağmen asla yakışıklısının olmadığı meslek dalı :s
K- Kelaynak... açıklamiiciim gözlerim daha açıklamadan doldu ve tüylerim şeetti effennim
L- Liberalizm: binbir türlü tanımının yapıldıı amma her tanımın sonunda liberal olan insanların kendini bi dışkı sandığı o şey :s
M- matematik: e malum
N- Ne? neden? nasıl? niçün? soruları ki bunlarla var oldu malum "bilim"
O- ortodontist: başı sıkışan diş doktorunun görevini üzerine şeettii o zavallı insan "siz bir ortodontiste gidiniz bu durum onun şeysi" gibin :s
Ö- Öpüşmek: amanın ay oy evvvet :s
P- Picasso: her türlü araştırmalarıma rağmen dehasını çözemediim ve şeetmediim insancık
R- Rica: edildiği zaman aşşağlık kompleksi var savıyla burun buruna gelinen ve unutulmaya yüz tutmuş bi erdem.
S- "seni seviyorum" unutulmaya yüz tutmuş, etken, olumlu, birinci tekil şahsın bahsi edildiği amma ve lakin -i halindeki zamirin hiiiç tınmadııı o yüce söz
Ş- şarap- peynir (öhhöm tamam her vakıt bilim şeetmiorum aaa)
T- terlik :s + annem+ korku :s
U- Ukela: ki olmayanın nadir olduğu, ortalıkta kendini bi gayta sanan gaytaların dolaştığı bu dönemdeki insanların sıfatı. (gayta: veya gayda da diolar effenim afbuyrun dışkı, kaka)
Ü- üniversite: her ilde olan o şey
V- Voltran: birlik beraberliğin sonundaki gücün simgesi olan o çızgı film şeysi
Y- Yonca: azimle dört yapraklısını aradıım o bitki
Z- zar=hayat
bir yazımın daha sonuna şeettiim bu şeyde sizleri alfabetik sıraynan öper her gününüzün bir öncekinden daha güzel geçmesini şeederim effenim
esen kalın :) devamını biliosunuz.
GÜLFİDANınız...

Pazartesi, Ekim 15, 2007

ben istedim bir MİM, siz verdiniz iki MİM


saygıdeğerr, sevgi de değer okuyucuklarım,
effennim,
nicedir yazmıyordum çünkü boş boş yazmayı hiç sevmediiim gibi yazmam da... yani hem sevmem hem de yazmam.
uzuuun ve deriiin bir araştırma hayatına atıvermiştim kendimi... sizin, yani müthiş istilacı okuyucu kitlemin bilgi daarcıını genişletip, onları fikren, ruhen, bedenen yüceltiim diye...
tüm bu amaçlı ve gerekli çabalamalarımın arasında, başdanışmanım, sevgili edi.ben "dank" die beni yine MİMleyivermiş
bu durumda ben de onun hevesini kursaanda bırakmamak adına, kendimi ifade eden bişiiler döktürmeye karar verdim. aslında tam bir edebii eser üretmek olmadıından amacım, üstünkörü yazıcam kusuruma bakmayın.
kafiye ve hece uyumlarım konusunda da bi söz veremem amma sonuçta bu benim, yani yüce dehanız GÜLFİDANınızın eseri olcek...
akabinde kendimi yeniden bilimin kucaana atacağımdan sizleri şimdiden sıkıca kucaklar ve dahi her bir yerlerinizden öperim effennimmm.
BEN
bilim gel dedi gittim
ilim ol dedi oldum
aklım yürü dedi koştum
ama hala az'ım hala yetersiz.
oku oku yok ki bunun sonu
deştikçe en derine
derinin de var derini
Leonardo durdu muydu
keşfettiğinde evrenin merkezini?
gittim
oldum
koştum
Goethe'nin son sözü neydi?
"ışık daha çok ışık" dediydi.
nerde ışık,
ben onunla barışık...
işte ben buyum
bu kadar net
ve bi' o kadar da karışık...

Çarşamba, Ağustos 15, 2007

MİM pandoMİM :P



sevgili saygılı kaygılı baygılı hedef kitlem,hepinizi bu gözelll ağustos sabaanda mıncıklıyarak öpüyorum effennim...effennim yüce insan, aziz ve sadık dostum edi.ben, bu blog aleminin eğlenceli yönü olan minik oyunlar şeetme şeyine beni de "mim"leyerek katakoymuş. muhakkak ki ne vardır benim de beyaz, gri hatta kara yalanlarım. o zeman heman başlayalım itiraf şeyimize dii mi effennim?

* aybike, hani sana o giydiin gece elbisesi pek yakışmış dediydim ya, aslında yağların her bi yerinden pörtlemişti ama istedim ki olcay seni ööle görüp, benim bu eşsiz fiziimin kimyamın hatta biyolojimin farkını şeetsin.

*dudaklarım, göğüslerim, kalçalarım ve diz kapaklarım silikon sevgili kitlem. size bunu itiraf ediyorum amma bizzat ben sıktım silikonlarımı içime. pompaynan enjekte ettim. bu nedennen sağ göösüm 98,5 sol göösüm 80 oldu ama ikisi de gayet dik ve gayet diri çok şükür

*golf oynarkene hile yaptım kabul ediyorum. "aa uçandaire" diyerekten dikkatinizi havaya şeettiim sırada topu deliğe sokmakla meşguldüm.

*harry potter'de uyuduum da dooru evet, sinemada duyduğunuz horultu filmden etkilendiim içün çıkardıım efektler diildi.

*ağda konusunda da yalan sööledim. canım ööle tatlı ki burnum dahil hiç bi yerimden kıl aldıramam. traş etmekten kaktüse döndüm. geçen sefişirkene effennim üzerinize afiyet, kısa tüylerimi alacak bir jilat bulamadıımdan partnerimi kan revan içinde bırakmak zorunda kaldım.

*sefişmek dedim de... sevgilime bi itiraf, orgazm taklidi yapıorum... filmlerden öörendim ööle bööürmesini...

*yalan söölemeyi hiç sevmem, diyişim de yalan sevgili okuyucuklarım. bayılırım sallamaya.

ay yazsam daa neler çıkacak da yeter gayriii... foyalarımı şeetmiim daa fazla. MiMiklerime burda son verirkene hepinizi en mimlenesi yerlerinizden öpüyor ve sıradaki mimlenesiceleri açıklıyorum. Nakhar (ki mimlenmiştir ama olsun ben de mimliim) Friedrich (he he okumaktan pek zevk duyduum entellektüel bi blog sahibi) edi.ben (kendi düşen aalamaz kuzum) Diagonel ( ay ona kıyamam ben, "sen yazmasan da olur şeker :-*") gaykedi ( o zati ilk yazmıştır, daha güncel bi blog tanımıyom. tebrikler effennim)

GÜLFİDANınız

Pazartesi, Temmuz 30, 2007

kelime daarcıınızın genişletilmesi içündür...



Canım, pek sevdiğim, en bi' pek değer verip saydığım, saydıkça da sayılarının arttığını fark eylediğim en bi' mükemmel okuyucu kitlem, merhabayınız effennim!!!

Effennim bugün sizlere yine az bişiii, dilimin döndüğünce, beyin kıvrımlarımın el verdiğince, parmaklarımın klavye tuşlarını hissettiğince yepyeni tazecek bilgiler sunıciiiim canımcımlarım.

Şööle ki ne; "Felsefe". Effennim zırt pırt kullanılakoyduğumuz bu kelime nedir, ve dahi ne anlama tekabül etmektedir? Anlamsal içeriği nassı bişiiidir? Di mi effennim? Bunlara biraz açıklık şeedip ufkunuzun açısını 180 derecelere doooru çıkartabilme eğilimi göstericem naçizane aydın bir insan ve ufku 360 derecelik bir açıynan görebilen bir şahsiyet olaraktan effennim.

Effennim,felsefe sözcüğü ilk kez Antika Ege'de Samos'lu matematikçi düşünür-taşınır, Pythagoras (Pisagor İ.Ö. 6.yy) tarafından şeedilmiştir. Pythagoras; dost ve bilgi anlamlarındaki filos ve sofia sözcüklerini yan yana getirerek kendisini ifade etmiştir. Çünkii ona göre eksiksiz bilgelik (sofia-sophia) ancak tanrılara yakışır. İnsan ise sofia'nın yalnızcana dostu olabilir. Yani felsefe, bilginin dostu, arkadaşı,kankardeşi anlamı taşımaktadır.
İ.Ö. 4. yüzyılda diger bir yüce insan Atina'lı düşünür Platon bilgiyi doxa ve sofia olarak ikiye ayırdıktan soora (ikiye ayırma olumsuz anlamında şeedilmemiştir effennim, ööle bacaklarından tutup da ayırma diil) bu bilgilerin ardına düşen farklı iki anlayışta insan yani "homo sapiens" tanımı yapar. Hıh işte bu da; dünyanın aldatıcı bilgileri peşinde koşan filodox ve gerçek bilgiyi arayan filozof...
Platon'un bu tanımı pek bi' yaygın kabul görür. Ortaçağa, öğrencisi Aristoteles ile birlikte damgasını "dang" diye vuran Platon'un görüşleri; islam kültüründe de pek bi' şey olunur effennim. Hatta adı Eflatun'a bile çıkar. Sufi, sofu ve feylesof sözcükleri işte effennim günümüzde filozof (felsefeynen ilgilenen işi gücü felsefe yapmak olan şahsiyet) içün kullanılmaktadır.

yine önem teşkil eden bir mevzuuda sizlerin kafalarındaki soru işaretlerinizi noktaya dönüştürmüş olmanın huzuruynan huzurlarınızdan huzurlu huzurlu ayrılmadan evvel her birinizi ayrı ayrı ve tek tek beyin kıvrımlarınız ve snaptik bağlarınızdan öpüyorum effennim...

esen kalın, esmeyen ince ( sevindiinizi görür gibiyim bu pek bi' alaka görmüş olan entellektüel espirim karşısında)

GÜLFİDANınız

Perşembe, Temmuz 26, 2007

yordum yordum tebi de azcık yoruldum doğal olaraktan...


pek sayın entellektuelite dağarcıklarım,
effennim beni bilirsiniz, ööle bilim dışı şeylerle hiiiç ilgilenmem. hatta bilim dahilinde olmasına raaamen açıklanamamış hipotezler bilem ilgimi zerre çekmez. amma ve lakin konu şudur ki; ne kadar inkar etsem de doğa bana her yönden bi' ayrıcalık sunmuş işte okuyucuklarım... metafizik dahil her bilgi, dağarcığıma kök salmış doğar dooomaz ben.
bu nedenlen yoğun talepleri kıramadım ve sevgili okuyucu kitlemin bir adetinin bana yollayıp, azimle "nooolur ocaaana düştüm Gülfidan abla noolur yorumla şu rüyaamı, ay pek merak ettim, kafayı yiicem" sözlerini yanıtsız bırakmaya gönlüm ve dahi hiç bi' organım raazı olmamıştır effennim...
öncelikle güzel kızım, mektubunu yayınlıciiim ama fakat lakin o "kafayı yemek" tabiri anlamsız ve anlamsız olduu kadar da bilim dünyasının etiiiine uygun olmıyan bir fiil gurubudur. istirham ederim bir daha kullanma...
neyse gelelim önce sevgili okuyucumun gönderdiii mektuba ve rüyasına...
sevgili Gülfidan abla,
rüyamda elimde merdane öööle hamur açıp duruyorum ama ne hikmetse açtııım hamurun her yeri delik deşik oluyor. annem gelio yanıma ve bana "bi' hamur bile açamıon tüüü sana bi' de telli babaya gidip o kadar otobüs parası verip sana koca adadık, boooşaaaa tüüü" dio.
ben aaalıyorum tebi. yüzüm gözüm un içinde. tam o sırada kapı çalınıyo... bi bakıyoruz kapı yok. "aaa kim çaldı derkene, elinde kapıynan bi' pirens giryo içeri ve dio ki "şu elimde gördüüün anahtarı yüzlerce kapıda denedim, ancak bu sizin kapınıza uydu... zeusun izni apollonun kavliynen kızınızı babama istiyorum" dio. o sırada saatin sesine uyanıyorum...
sevgili kızceeezım,
bi' kere rüyada hamurla haşır neşir olmak köklü değişikliklerin göründüüne işarettir. şööle ki... başaktan una undan hamura olan değişimin kimyası malum. heh aynen o tarz bişiiiler olcek hayatında. merdane senin elinde, demek ki sen kurucan hayatını, kendin yane... ananı babanı takmiiican gibi. hamurun delik deşik olması, biraz zorluklarnan karşılaşcaaan anlamına gelir.
annenin sözleri yavrum şöööle, yane aslında pisikolojik olarak yorum getircek olursam, real hayatta (yani essahta) sen, annen yüzünden kendine güvenini şeetmişsin güzel yavrum... o neder diye diye heeç bi işe yeltenemiyosun şimdilik.
telli baba, tüm gün "yeni türkü" dinlemenin bir sonucu olsa gerek zannımca, telli turnadan çaarışım olabilir die düşünüyorum zira başka bişiii bulamadım bu zengin ve engin ilmii kaynağımda.
pirensin seni babasına istemesi, gözünün çok fazla yukarılarda olduunun bir sonucudur sevgili evladım. ve ayrıyeten işin içine zeusun falan girmesi de seninn gözünün ve gönülünün bir yunanlıda olabileceeene ya da yabancı damat dizisinden pek bi fezla etkilenmiş olabilceeeene bir imaredir.
kapının çalınmasına gelince sevgili okur yazar kızım, o da anal bölgenizin bi' süreliğine üzerinize örttüünüz örtünün kapsama alanı dışına çıktııını gösteriyoo.
işte her telden her dilden anlayan, on parmaaanda 50 maarifet olan (ki parmak başına 5 maarifet düşüyoo) ben denizin rüya yorumunun da finaline intikal etmiş bulunmaktayız...
umarım siz diiger okuyucuklarım da işlerine yarayabilecek anlamlara ulaşma şansına şeetmişlersinizdirler...
yazıma son verirkene hepinizi astral astral öpüyor RAM uykularınızın bol olmasını diliyorum effennim...
şen kalın
GÜLFİDANınız

Çarşamba, Temmuz 25, 2007

dünyanın sonu "karadelik miii beyaz cüce mii?" öğrenemeden biz zati yok ediyoruz ne acı ki :(


Selamlar, saygılar pek bi' en değerli okur- yazar kitlem.
dün dedim daha sık sizlerlen olcem, bugün başladım bile işte görüldüü üzre.
effennim, pek tebiidir ki ne pek çok bi' fazla mevzuu var sizinle komunike halinde olup, benden size sizden bana aktarılması gereken. Çok ama çok konu var güncel fekat zati bunlar her bir yerde her dakka konuşulageldiinden ben şincilik yorum yapma tenezzülü göstermiyorum sevgili okuyucuklarım.
Ben burda bambaşka bir diyara götürüp sizleri, ufkunuzu apayrı bi' yönde genişetmekle yükümledim kendimi.
dünyamızın sonuna dair effennim!!!
bilim adamlarımızın çoğunun tartıştığı önemli bir konu bu ki yaklaşık olarak maksimum (yane en çoğundan) 5 milyon yıl ömür biçiliooo gezegenimize ki ve de ki bu da bize "amaaaan daha çok var bana denk gelmez nasılsa" dedirtcek gibi görünse de aslında mikroskobik bir zaman dilimidir evren içün...
Ha en bi fazla tartışılan konu da dünyamızın sonu "kara delik" miiiiii yoksam "beyaz cücemiiii" dir ki beyaz cüce diyenlerin daha aaarlıkta olduuunu biliyoruz zati.
Beyaz cüce nedir karadelik nedir... Benim gibin kozmoloji hastası olanlarınız eminim ki biliyorlardır bunların tanımlarını amma tebi herkesleri düşünerekten basit bir dille anlatıciiim.
Yıldızların ömürleri tükendiği effennim, hakkın rahmetine kavuşma günlerinin gelip gelmediii, içlerinde bulunmakta olan kütlelerine göre tespit edilir. Kütlesi Güneşinkinden effennim yaklaşık 1,5 katından aşağı olan yıldızlar, yapılarında bulunan hidrojeni önce bi güzel helyuma soora da helyumun tamamını karbon ve oksijene çevirerek yakıverirler. Artık yıldızın tüm enerjisi bitmiş, tükenmiş öööleee şeey olmuştur effennim. ve garibim yıldız artık beyaz cüce haline gelmiştir. ve effennim bu beyaz cüceler oluşurkene, atomlar öyle büyük kuvvetlerle sıkışırlar ki ne, çekirdeğin etrafında dolanan o miniminnacık elektronlar effenim çekirdeklerinden ayrılıverirler. Yıldız dünyamızın boyutlarına değin küçüldüğünde, elektronlar uygulanan yüksek basınca karşı koyarlar direnirler tüm güçleriynen ve yıldızın artık daha çok büzüşmesini önlerler.
İşte effennim, bizim canııım gezegenimizin sonu da ne acıdır ki ne bööle olcaktır ve fakat kara delik olmasından daha bi hayırlıdır de mi effennim?
Bildiiiniz üzre karadeliklerin o yüce o dayanılmaz çekim gücü kendi ışığını dahi çektiinden onları görmemiz bile impelsible (imkansız yane) ışık olmassa nassı görcez bir cismi de mi effennim? Ha bunlar da her maddeyi hatta ışığı dahi yuttuklarından hatta hatta kendi ışıklarını bilem, bööle kapkaralar ve gözlenmeleri imkansız derecede zordur ki sağolsun biraz da Einstein'ın sayesinde ne idüğü azcık belirli bir hale gelmiş ve zaman ilerledikçe pınçık çınçık çözülmüşlerdir...
yani diiiceeem odur ki, dünyamızı bekleyen akıbet, beyaz cüce olmaktır...
bizse onu bu yüce kozmolojik olaydan bile mahrum etmeye çabalayarak vaktinden evvel yok etmeğe uuraşmaktayız ki vebali çoook böyük olcaktır inanınız bana effennim.
bir acı tatlı yazımın daaa sonuna intikal ettim sevgili kitlem, hepinizi süper novalarınızdan öpüyor ve uzuuun yıllar dünyayla beraber dönmeeğe davet ediyorum...
esen kalın (esmeyen ince) (bu espirim pek uzadı farkındayım ama aldııım pozitif fiit bekler nedeniylen sık sık yineliyorum affınızı şeederek okuyucuklarım)
GÜLFİDANınız

veni yeniden vici sizleriiiiiiii



sayın sayılan sevilen sevişgen hedef kitlem...

nicedir yazmadım ve dahi nicedir noksandım. farkındayım zaar amma ne var ki boş boş yazmak neye yarar? bıraktım bir süre beynimi şööööle bi dinlendirdim. sonra kendime yeni ve daha bi ciddi bi imaj şeettim... rujumu sürdüm kurdaalemi taktım, size olan saygımdan şekle şemale girdim... kendimi besledim. ruhumu temizledim. arım arım aarındım. nirvanaya ve dahi fenafillah mertebelerine eriştim. bundan böööle yazacaklarımla sizlere en bi' ve her bi' hususlarda ve konularda fazla fazla yeter de artar olacağım effennim. konular birikti tebi. anlayışınıza sıınıyorum. biliminden siyasetine çooook şey deeeiştii ben yokkene. amma ve lakin yakıınen takibi ihmal etmeyip her konuda malumatlandım ve malumatlarımı sizlere fışkırtmaya hazır haldeyim okuyucuklarım.

şimdilik bana müsaade. konularımı bi' sıraya sokayım. sonrasında son sürat bilgilendiriiciiim daaarcıklarınızı...

sevgiyle ve hoşçakalın. hatta hoşça değil bizzat "hoş" kalın. niye -ça olasınız ki? de mi ama gönlümün işgalci kitlesi... görüşmek yazışmak okuşmak üzre... HOŞkalın (HAŞince) (yine o müthiş espiritüel kimliiimi kattım araya ki bu yönümden de taviz vermediimi bilesiniz)

GÜLFİDANınınız

Çarşamba, Mart 28, 2007

canım "türkçem" sen korkma... ben varım, biz varız!!!




selamlarım, en bolundan, en sıcağından sizlere olsun değerli okur kitlem...

özlediniz biliyorum amma siz de şunu bilin ki bi o kadar da özlendiniz effennim.

canımımlarım, sizleri daha fezla merak içinde bırakmadan pek çabucak konuma geçmek istiyorum effennim.

bugün ki pek bi' merak edilmiş olan ve bana soru olarak yöneltilip cevabı sabırsızlıkla bekleniyor olan konu, türkçemizdeki bir, aslında iki, aslında türkçemizde olup da türkçe olmayan kelimelerle ilgili effennim.

şudur kine "katil" ve "kaatil"(effenim uzatmayı mecburen iki a ilen verdim, affınızı şeederim)

şimcik effennim spiikerlerimizden de duyuyoruz ki bazıları bazen kaatil ve bazıları bazen katil diyorlar. yani kimi zeman "a" uzun, kimi zeman kısacık oluyo effenim. ve sizler diosunuz ki "hangisi dooru gülfidan aydınım?" haklı olaraktan...

effennim şudur ki, ikisi de doorudur.

biri ki kısa olanı bi eylemdir... katletme eylemi... henüz suçu kesin olmayan bi zanlıdan bahsedilir genelde. şööle ki "katil zanlısı" heh burada kısacıktır o "a" harfi effennim. amma suçu netleşmiş ve katledenin kişiliği belirlenmiş ve emin olunmuşsa artık eylem yerine isimleşmiş halini kullanabiliriz ki şööle "o adam bir ka(a)til, o öldürdü" gibin

yani kısa olan eylem, uzun a'lı olanı da isimdir effennim.

bi kaç örnekle şeediim iiicene...

diyelim ki arkadaşlarınızla bööle güzel güzel evinizde oturuyor, keyifli bişiler yapıyorsunuz. tam o arada açık camdan içeri kocaman bir sivri sinek teşrif etti. hatta ANOFEL olsun (daha heyecan versin örneeemiz) şimcik siz ve dahi arkadaşlarınız saldırdınız sineeee

her biriniz vurdunuz garibime. misalen sizler: Ahmet, Mehmet, Murat ve Hakan olunuz. ve sonunda sinek öldü. ama kimin darbesiylen öldü henüz bilinmio. hepiniz yani; Ahmet katil (a kıpkısa) zanlısı, Mehmet katil zanlısı, Murat katil zanlısı, Hakan katil zanlısı oluyorsunuz. ancak sineee yapılan otopsiden alınan dna.lar neticesiylen öldürücüyü darbeyi Murat'ın yaptııı belirlendi. hıh işte o vakit Murat artık "katil"dir(a uzun)

dilerim ki konu hakkında hiç bir soru işaretiniz veya başka bi noktalama işaretiniz kalmamıştır kafanızda ve yahut diger organlarınızda sepsevdiiim okuyucuklarım.

bi deha ötesi yazıma daha son verirkene, sizleri, en kat'lsiz günlere kavuşmanızı dileyerek, uzun a'lı ve kısa a'lı öpüyorum effennim.

esen kalın, esmeyen ince (kusurumu af buyrum amma ve lakin ben bu espiritül kişiliiimsiz var olamam effennim)

GÜLFİDANınız

Pazartesi, Mart 19, 2007

realiter saçmalama


ultra mega, olağan üstü okur yazar kitlemmm
merhabayın!
hem de en "mer"inden en"derinden" merem merem merhabayınnn...
effennim ne muazzam bi durumdur ki ben burda siz ordaykene böööle güzel bi iletişimi iletebiliyoruz birbirimize. ne kadar iletken ve ne kadar iletilkeniz diil mi entellektüelite daarcıklarım.
ben deniz gülfidan nicedir düşünür dururum. aslında bazen düşünür durmam. bazen de düşünmez dururum. hatta hiç düşünmeyip durmadıım anlar da mevcuttur kanımca.
düşünüp durduum zemanlarda düşündüklerim odurlar ki; nasıl bi varlıız biz? di mi ama?
yiyip- içip dışkılamanın ötesine geçmişiz. ötede ve berideyiz. her bi halta sahibiz. ve sahibiyetimizle müttefikiz.
dişiyiz... erkeeiiz. severiz, özleriz, uuraşır didinir bi şeyleri başarmaaa gayret gösteririz.
para kazanır, kazandıımız parayı yeriz. sınavlara girer sınanırız. sınavlardan çıkar dövünür, girebilecek yeni sınavlar ararız. aranırız.
coşar coşturur, güler güldürür, ağlar ağlatırız...
birbirimizi anlar hatta anlamayız da. ne büyüküz ne büyüüük. ne yüce...
inanırız, inanmayız... kasılırız, azarız. üreriz, azalırız. cinsel fantaziler kurar, uygularız... inleriz... müzik çalar, dinleriz. şarkı yapar sööleriz. dans bile eder tepiniriz. taranır, süslenir, gezeriz. hiç bi halt yapmadan oturur, uzanırız. esneriz... hapşururuz. öksürür, tıksırırız.
akla hayale geldik gelmedik her moku yapabiliriz yani.
amma ne gariptir ki tüm bunları yapıp yapıp yok olur gideriz...
rüyamı yaşadıklarımız, biz mi rüyayız... düşünür düşünür bi sonuca ulaşamayız amma düşünmeeee de devam ederiz...
yani anliicanız, diiicem odur ki; s..r edin herşeyi. yapabildiiniz bunca şeyin arasından en mutlu olduklarınızı seçip tadına varınız. benden size tavsiye. ya yapınız ya da yapamadan göçüp gidiniz. siz seçiniz...
felsefik realist yazıma nokta koyarkene, hepinizi bu konu ile yatıp, bu konu ile kalkmaaa davet eder, gül yüzünüzden, pamuk yanaklarınızdan, pembe dudaklarınızdan pesimist pesimist öperim...
şen kalın, şen yatıp şen kalkın. şen-er şen'liklerrr (pesimist günümün pesimist ruh haline uygun moktan bi komikliiie sahip ince gibi duran ama hiç bi halta benzemeyen müthiş istilaacı espirim, sizlerde hafif bi tebessümümtrak uyandırabildiyse ne mutlu bana)
GÜLFİDANınız...

Pazartesi, Şubat 05, 2007

öss'ye gireceklere pisikolojik destek...


saygın, sevgin, girgin ve çıkkın okur kitlem...
ayrılıımız pek bi uzun sürdü bu sefer.
çünki zor zar ve güç bir dönemeçten şeeetim. ve yazarlığımın ve dahi araştırmacılıımın zirvesinde iken bu araya mecbur kıldım kendimi.
biraz nadasa bıraktım, havalandırdım kendimi ve toprağımı yani yüce zengin bilgi daaarcııımı yineledim havalandırdım, çapaladım, kabarttım, gübreler ilen besledim effenim.
canımlarım,
ben sizlerden uzak iken pek çok konu oldu zannımca zihinlerinizi meşgul eden.
gerek politik gerek sanatik gerek güncel hayatik pek çok olay vukuu buldu. ve ben elimden geldiince yetişmeye gayret edicem her birini sizlere açıklayabilmek içün saygıdeğer kitlem.
bugünlük effennim, bahsi geçecek olan konu "öss kaygısı" kaygusuz abdal diiliz ki di mi efennim? ehe ehe heh... (mizah yoluylan kültürel gönderdim göndermemi)
evet
bu nicedir yavrularımızı ve dahi ana-babalarımızı mahv-ı perişan eylemiş amma ve lakin bi çözüme ulaşamamış bir konudur.
effennim öncelikle öss ilen yaşamaya alışmak lazımdır. çünki bu nüfus ve bu üniversite sayısı ve tabidir ki bilim insanı sayısı ile imkansız bişeydir bu durumu aşmak.
o zaman biz de bu acı gerçeklen yaşamaya alışıcaaz...
önlemlerimizi alıcaaaz.
sinmiiicez. savaşıcaaz. seçenekler vız gelip trıs gidecekler.
taaa ilkokul birinci sınıftan başlayan ve en integraline en türevine doooru giden sorular yelpazesinde kendimize en uygun yeri bulup orada yelleniceez.
yani yelpazeylen beraber şeeediceeez.
o açıldıkça biz, biz açıldıkça o açılacak.
asla ama asla bitmeyeceğiz... bizden sonra da nasılsa yerimize gelecekler olacaktır. ve bizlerrrr bizden öncekiler gibin savaşıp bu uğurda düşmanı sindireceğiz.
düşmanı, yani seçeneklerden yanlış olan o dört seçeneği...
hani dört tanesi bir araya gelip, canımızla kanımızla cevapladığımız doğruları alıp götürüyorlar ya, işte o düşmanları.
çift bilinmeyenli denklemlerin bilinmeyenlerini önce tek'leyip soora yok ediiiicez.
artılarlan eksiler birbirlerini götürdüklerinde kalan sonuç, istediiimiz üniversitenin istediiimiz bölümü olcek.
ne inebahtılar, ne coğrafi, siyasi, fiziki haritalar, ne mendel kanunları, ne de algıda seçicilik ilkeleri...
hiç biri ama hiç biri içimizdeki bu güce, bu hırsa karşı koyamiiiicek össs.lerim (öğrenci seçme sınavı savaşçılarım). sizleri seçen bu sınavda, seçilen diil asıl seçen taraf olun.
seçin seçin ve dahi seçim seçim seçinnnn
şıkları seçin
üniversiteleri seçin
bölümleri seçin
ama seçen siz olunnn effennim
pes etmeyiiiin
yaparsınız ve dahi edersiniz yeter ki inancınız olsun effenim
yapıp edenlerin kulakları üç adet, gözleri beş adet diil.
yahut da sizden fazla bi organları yok effenim yok
siz de yaparsınız ve yapınız yavrularım yapınız kiii ilerde edebiyat bitirip, bankacı, öğretmenlik okuyup, taxi şöförü olabilesinizzzz
hadi sizi değişik şıklar ilen öpüyor ve yanlışlarınızın hiç bir halükarda dooorularınızı götürmemelerini diliyorum efenim...
GÜLFİDANınız

Pazartesi, Kasım 20, 2006

tekerleme tekerlememe, teker ya da diil işte...

pek saygın pek kaygın ( sayılan=saygın, kaygılanılan= kaygın. kayılan diil "kaygılanılan")
okur kitlem...
efennim bi muazzam üstü, harika ötesi, pek bi gerekli köşemin daha başındayız işte.
evvela sizlere af recalarımı tekrar fışkırtır ve elimden geldiince daha bi pek sık sizlerlen olmaya çalışacaama gayret göstericem efennim.
bugünkü bahsimiz efennim "diksiyon" "fonetik". pek bi muhterem kitlem, bilceeniz üzre bu çok gerekli ve acilen düzeltilip bi şekle şemale sokulması gereken bi konudur. bildiiniz ve gördüünüz üzre ben bizzat kendi adıma en dikkat ettiğim konudur bu "güzel ve doğru konuşabilme" konusu. "rethorik" yani. bunu saalayabilmenin de pek bi dooru yolu iyi bir diksiyon ve fonetik bilgisinden geçer efennim.
güzel ve dooru konuşabilme olayı, sizlere her kapıyı efennim açar. yüceltir sizleri. sizleri dah bi muhteşem kılar. saygın kılar. kitleleri size hayran bıraktırır. ii bi gelecek, ii bi herşey verir efennim. şimcik bu kadar önemli olduğunu anlattıktan sonra efennim, sizlere artıkın anlatiim ki, bu güzel konuşmayı nasıl yapacaksınız, di mi efennim.
efennim şööle ki; ağzınıza bi kalem ve yahut da ne biliim ona benzer bi cismi alınız! ve sizler içün şimcik buraya yazacaam tekerlemeleri her gün mutlak surette çalışınız efennim.

1- dal sarkar kartal karkar kakar sakar dal katar. (dal sarkar kartal kalkar kartal kalkar dal sarkar diil efennim onu her bi herkes biliyoo)
2- şu duvarı badanamalamalılı mı badanlamamlımılı?
3- kırk küp kırkınnında kulbu kırık küp
4- bu bahçe bhska bahşe şu bahşe baçka başe o bahçe baçka bahçe
5- şu köse yaz köşeşi şu köşe kış köşeşi ortada şu siseşi
6- şu yourdu sarımsaklasak da mı saklasak sarımsaklamasak da mı saklasasak
7- şemsi paşa paşaşzında şeşi büzüşeciler (şemsi paşa pasajında sesi büzüşesiceler'le dönüşümlü çalışınız efennim)

bu hafta bunları çalşadurun efennim sizlere daa nice ödevlerim olicek. ta ki türkçemizi daa bi güzel ve anlaşılır kullanana değin.
şimdilik bu kadar değerli okuyucularım tekrar okuşmak dileklerimle hepinizi bol büzüşük bol kulplu öpüyor, esen kalın, diyorum efennim.
GÜLFİDANınız








Perşembe, Kasım 16, 2006

bilgilendirme ötesi sohbet


sayın sayılan okur-yazar kitlem
efennim yine pek bi önem teşkil eden mevzuularlan sizinle şeedicez bu vakit.
düşünür-okurlarım, düşünün bi, insan denilen varlıklarız di mi efennim? niçün varız? niçün yaşıyoruz? ve yahuttan niçün ölüyoruz efennim di mi?
var olan ilk düşünürlerlen -ki bunlar harbi düşünmüşler efennim, sorulmuş bu sorular. hatta tüm bilimlerin anası- babası sayılan "felsefe" (phylosophi) bilimi bööle pırtlak vermiş efennim. sormuşlar evvelea "insan neden var?" hıh, işte bu cevabı arayaraktan gelmişiz bu günlere, yıl olmuş nerdeyse 2007 halaa bi cevap yok efennim. bi gurup insan bunu inançlarla açıklamak istemiş diğer bir gurup ise bilimsel tesbitler yapmış ama hep "insan nasıl var olduu" ile ilgili şeetmişler efennim. hiçbiri "neden" sorusuna bi izzahat getirememiş.
çünki zor bi cevaptır efennim, takdir buyurcaanız gibi. pek bi zor hem de. pek bi gereksiz bi de. efennim, varız işte di mi ama? yaşıyoruz çok şükür. ööle, nedenlerle niçinlerle vakit kaybetmenin yerine daha bi verim sunabileceemiz bişiler şeetsek di mi efennim? yani hani ne biliim, "neden varız"dan ziyade "varız amma ne işe ve nasıl yararız?" gibi daha bi anlam, daha bi önem şeeden sorular sorup da cevap arasak di mi ama efennim? "kaşık" ın icadı bile insan tarihi açısından pek bi muazzam bi icadkene, kimsecikler bilmez ki ilk kaşığı icad eden o yüce ilk insanım kimdir. ve dahi bilmez ve bilmek gereksinimi duymaz. neden? çünki, "ilkel" başlığı ile süslediği ve dolayısıylan kendini yücelttiği ve o zaatları aşağıladığı, a-modern diyip kendini pekmodern ilan edebildiği insanların bi icad yapabilmiş olup da kendinin bi halta yaramadıını bilme korkusu tavan yapmaktadır da onun içün efennim, onun içün. nüfus sayısı minimumkene yapılmış olan icadlar nüfus sayısı oooo'lara ulaşmışkene pek bi dooru orantısız durumdadır. diğer bi ifadeylen, nüfus ile icadların sayısı ters orantılıdır efennim. komik amma trajikomik bi komiktir aslen bu komik. yani daha az kıvrıma sahip beyinlerin sayısı az iken daha çok kıvrıma sahip beyinlerin sayısı çoğalmış amma icadlarda sayıcana ve değercene pek gözle görülen düşüşler vukuu bulmuştur efennim.
şimdik sizden ricam, elinizi önünüze alıp bi düşünün, önünüze almaya da bilirsiniz elbet amma düşünün; ben ne işe ve ne yaparak yararım? cevabını bulup uygun olan cevap doorultusunda hemen harekata geçiniz efennim. geçiniz ki, "insan neden var" ile "neden ölüyoo ki?" sorularının aralarını pek bi anlamlı sorularla dolduralım hem de cevabı olan sorularla efennim.
bi müthiş anlamda gerekli köşemin daha sonuna gelmişkene sizleri düşünceli ve sorgusuz sualsiz öpüyor günlerinizin güzel sorularınıza bulduunuz güzel cevaplarla geçmesini diliyorum.
esen kalın, esmeyen ince... ( yine bi espirimle çatılmış kaşlarınızdan, kulaklara uzanmış ağzınıza yolculuk etmenin gururundayım:))
GÜLFİDANınız















Cuma, Kasım 10, 2006

hayır hayır...

pek değerli okur kitlem.
artık anlasak diyorum efennim. neyi mi?
madem dünyaya bir kere geliyoruz o halde bu tek gelişin tadını çıkarmak yerine, neden uğraşıyoruz birbirimizle di mi efennim?
bu kadar basit olak zorunda değilizdir pek tabi ki.
uğraşcek bunca güzellik varken di mi efennim?
sizi derhal ve şiddetlen düşünmeye davet ediyorum. davetimi kabul buyurun. pek bi muhterem cemaatim, sözlerime kulak verin. şu canım dünyanın, size ait hayatın, bizim olan yaşamın içine etmeyin. kırıp da kırmamazlıktan, bilip de bilmemezlikten, görüp de görmemezlikten gelmeyin.
ne demiş büyük sanılan ama belkim de yaşadığı zamanı düşünecek olursak büyük de olan Goethe?
hayat dans ediyor. doğa dans ediyor. ve size hiç sormadan alıyor dansına katıyor sizi. başlıyor sizinle dans etmeye. ve yine hiç sormadan dansa devam etmek ister misin, diye atıyor seni dansından. yeni partnerlere yer açıyor ve onlara da hiç sormadan, onları dansına katıyor... (bkz. Goethes Naturauffassung. boş laf etmeyiz biz efennim, tercüme edip özetledik herald.)
bunca sözden soora halaaa aynı tas aynı hamam devam ederse insanoğlu, biriktiriyorum şimdiden ağzımda tüm enzimleri gerektiğinde suratlarına tükürmek içün.
hani benimki devede kulak misali ama devenin kulağı da olmasa?... di mi ama?
efennim pek bi dertliii pek bi üzgüün, pek bi yalınım bugüüün. çünki çok mutsuuuz ve yapayalnız kaldık, ben ve başdanışmanım saygıdeğer (belki değmez) arkadaşım.
ne yaptıysa garibim yanlış anlaşıldı yanlış aktarıldı. zavallı şimdi hiç birşey yapmiicakmış. dedim ona "seçimlerin hatalı" amma ve lakin hatayı görmeden anlayamaz insan hata olduuunu di mi efennim?
neyse ki gördü, öğrendi sevip de düşünmemezlikten geldiklerini. düşünüp de göstermemezlikten geldiklerini. şimdi kızmiicam ona hiç. haklı çünki sevmemekte ya da düşünmek istememekte. çoook üzdüler onu çoook.
o yüzden bu eşi benzeri olmiyan müthiş ve mükemmel ötesi, fevkaladenin fevkindeki yazımı kendisine ithaf ediyorum affınıza şeederekten.
"canım dostum, boşveeeerrrr. ağzı olan konuşuyor sloganının dillere marş olduu bi ülkede yaşıyo ve yine de olanlara şaşırıyosun. etme eyleme. takma bileee. bak senin sana ait olan, hayat verdiğin bi canın var, onu düşün sadece. onun dışındakilerrrr ister gelsinler, ister sevsinler, ister konuşsunlar hiiiiç muhatap dahi olma. ne güzel ne büyük bi düşün var, ulaş ona. kırılmak yok bundan böyle, şaşırmak da. ne şaşırtacak olanı, ne kıracak olanı yanına yaklaştırma. işte sana çözüm, a benim iki gözüm."
efennim kıssa değil belkim amma hisse almak isteyenler var ise buyursunlar alsınlar bakem. istedikleri hisseleri alıp şöööle bi kasa önünde kuyruua girsinler. yok canım para ödemek içün diil, fişini almak içün. verdiim hizmetin vergisini çalmiim di mi efennim?
hadi hoşçakalın boşçakalmayın. hatta hoş kalın, boş kalmayın. zira boş kalanı sevmezmiş yaradan. boş kalmamak içün de gereksiz doluluklar yaratmayın. bi işe yaramaz. ama size de güven olmaz. iisi mi siz hoş da kalın boş da...
herbirinizi en boş en hoş yerlerinizden öpüyor ve tüm günlerinizin beni düşünmekle geçmesini diliyorum efennim.
sağlıcakla kalın, solucakla ince ( espiritüel kişiliğimle olaya yumuşaklık şeediim dedim ki daha fazla gerilmesin danışmanım ;))
GÜLFİDANınız...


Çarşamba, Kasım 01, 2006

yine yeni yeniden...

pek degerli, pek kıymetli, en yüce okur kitlem,
efennim, nice zemandır sizlerlen olamadıgım içün beni mazur görünüz. çünki oldukça yoğun bir araştırmacı yazar oldugumdan, pek bi fazla yoğun idim.
ama fekat lakin, daha fezla dayanamayıp sizlerimsiz kalmaya, derhal ve süratlen yeniden karşınıza teşriflerimi sundum canımlarım...
bunca zemandır bilgi yoksunluğunuza sebebiyet verdiğim içün affınıza şeederim effennim. amma geldim ve tekrardan sizleri muhasır medeniyetler seviyesine yükselticem değerli kitlem.
pek tabidir ki pek fazla mektup birikmiş oldu cevaplanması gereken. ancak ben aralarındaki ortak konuya sahipleri gruplandırıp kategorize ettim ve cevaplama zamanımdan tasarruf etmek üzere ayarladım efennim.
ilk cevabım, cok yoğun bir toplulugun puroblemi gibi görünen bi konuya ilişkin şey olcek efennim. nitekim konumuz da TÖRE CİNAYETLERİ...

efennim bi kere hangi töre di mi? kimin töresi? ve bu töreyi kim icad etmiş di mi efennim? evvela bu sorulara cevap bulmalıyız zannımca... bir kere törenin töre olabilmesi içün belli bazı kriterlere uygun olması gerekir ki, bu kriterleri şöyle sırlayabiliriz...
bir kerem kültürümüzden gelmeli
sonracığıma çok amma çok evveliyatı olmalı-ki kültürümüzden gelebilsin di mi efennim?-
yüz yıllar ve hatta hatta bin yıllardır olmalı -ki evveliyatı olsun di mi efennim?-
bakıyoruz, türk kültüründe kadının yerine...
her zaman önlerde, üstlerde olduğunu görüyoruz efennim. hatta öyle ki bazı türk beylerinde yönetimin en üst kademelerinde olabilecek kadar...
ayrıyetten dinimizden de biliyoruz ki allahın verdiği canı -cihatlar hariç- allahtan başkası alamaz...
şimdi bu iki konuyu birleştirerek duruma naçizane bi açıklık şeettirelim.
kuldur hata işler. sana ne bundan. di mi efennim? günahsa zati o kişi çekecek cezasını ebed-i mahşerde. cezai sorumlulukları varsa "adalet" diye bişey var di mi ama efennim?
örneğin mesela, genç bi kızcağız tecavüze uğramış ve hamile kalmış. be adam abisisin ya da babası, sana ne oluyor o garibimin canını alıyorsun? hangi töre evladını öldür der? zati yeterince içi yanmamış mıdır o kızımızın? neyine senin onun yaşama hakkını soluma hakkını elinden alıp, zati şanssız dünyaya gelmek zorunda kalmış minicik babasız bi bebeyi bi de anasız bırakıyorsun? bunun sevabından çok günahı olduğunu anlamayacak kadar salak olmak zorunda mısın?
bu mudur insanlık? bu mudur hak? bu mudur doğru be cellat? bu mudur tören senin? düşene kocaman bi tekme atmak, hatta tekmeden bile vahşi tekmeden bile can yakan yok eden bi eyleme koyulmak?
kimse kaderini çizemez... yalan... yollarını seçer belkim amma seçtiği yolun doğru ya da yanlış olması bi kaderdir. hiçbir yol yanlış diye seçilmez. her yolun kendince doğru görünen bi tarafı vardır. yanlış mıyım efennim? sonucunu tayin etmek sana mı düşer bre deyyus? köpek? sen çok mu töreselsin yani? her şeyin doğru mu senin? yaradan bilir doğruyu, çeken bilir acıyı. sana ne oluyor maydonoz oluyorsun başka bi hayata? kendi hayatına dön bak... bitirmek neyine senin zaten bitmiş bir hayatı? destek olup, elinden tutacağına... bi dene bi yardım et. gör bak asıl töre denileni o vakit gerçekleştirmiş olacaksın. sevabının karşılığını fazla fazla alacaksın...
berdelmiş, namusmumuş... erkekler tüm organlarını özgürce kullanabilsin diye mi vardır töreler yani?
töreye kurban gidenlerin çoğunun kadın olması 15 cm.lik bir organ eksikliğinden mi ibaret he? kim seçme hakkına sahip doğarken kendini? söyleyin efennim kim? ben erkek doğup padişah olucam diyerek mi dünyaya gözlerini açar ana rahminden çıkan bir bebe? lanetler olsun size de töre diye kıçınızdan uydurduğunuz, zayıflığınızı, korkaklığınızı, içinizdeki psikopatı resmeden, ortaya sunan saçma sapan kurallara da. insan olmasa töre mi olurdu sorarım size? töreleri oluşturan biziz. kime ne? herkesin töresi kendine ait olmalı önce. doğrusuyla yanlışıyla... sevabıyla günahıyla... sen erkeksin gir canının istediğinin koynuna, gider doğanın verdiği en temel içgüdüsel ihtiyacını... diğeri kadınnnn. olamaz... tövbe... töre canım töre...
ne diiim sayın okurlarım? ne yazsam nafile. beyin verilmiş tüm canlılara. sözde "insan" kullanabildiği için bu organını "insan". ama görüyorum ki yaban domuzları bile daha doğru kullanıyor bu organını. belki de ilkelliğimize gülüyorlardır hayvanlar. aralarında konuşuyorlardır dalga geçip bizimle.
töreymiş, namusmuş... iki bacak arasında mıdır töre? iki bacak arasındaki küçücük bi organa mı sığmıştır namus?
kirlenmiş, günaha bezenmiş ruhlarınızla namuslusunuz siz öyle mi? yeter yaw tüketmeyin bari nefesinizle zaten azıcık kalmış oksijenimizi. törenizi de sokup en müsait yerinize defolup gidin dunyamızdan töresel törensel bir şekilde...
affınızı şeederim sayın okurlarım. çok sinirlenip hakimiyetimi kaybettim. amma işte durum buyken bu. sizden tek ricam "beyninizi boşuna taşımayın" yazıktır, yüktür... son kullanma tarihi geçmeden bari kullanım kılavuzu doğrultusunda işlev kazandırın...
diyeceklerime burda son şeederken, hepinizi sinirden köpürmüş bir şekilde töresel kültürel öpüyor ve en töreli günlerin sizin töreli günleriniz olmasını şeediyorum effennm. esen kalınız...
GÜLFİDAN...



Perşembe, Ekim 26, 2006



NİCE MUTLU, SAĞLIKLI, BAŞARILI YAŞLARA SAYIN ONUR BEY...
ABLANIZ SİZİ ÇOOOK SEVİYOR EFENNİM... HAYAL ETTİĞİNİZ HER GÜZELLİĞE KAVUŞMANIZI TEMENNİ EDER, GERÇEKLEŞECEK DAHA NİCE YEPYENİ HAYALLER KURMANIZI ŞEEDERİM ONUR BEY...
SİZİ AKREBİN GURURUYLAN SARMALAYIP, ÖZGÜVENİYLEN ÖPÜYORUM.
DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...
GÜLFİDAN


Perşembe, Ekim 19, 2006

yesek yesek ne yesek?

merhabalar, sevgili okyucularım
pek tebiidir ki, beslenme konusu da oldukça önem teşkil eden bir mevzuudur. bu nedenlen, sağlıımızı düşünerekten zaman zaman sizlere bu konudaki bilgilerimi aktarıciim. sağlıklı beslenme ile ilgili örnekler şeediciim.
"bugün acep ne yesek?" diye düşünen siz değerli kitleme, gününüzü kolaylaştırıp, bi o kadar da saalınızı düşünüp nacizane tavsiyelerim olicek.
örneğin mesela bugün, bu mübarek ramazan ayında... tüm gün iftar saatine kadar boş kalan midenizi düşünerekten bazı tariflerim olicek efennim.
bu akşam içün:
yalancı sarımsaklı beypazarı çorbası
etli sulu köfte
pirinç pilavı gibi duran, bulgur pilavı
sivri biber kompostosu

efennim, "etli sulu köfte" içün gerekli malzemeler:
500 gr et
1 lt su
46 adet minnacık minnacık yuvarlanmış köfte
3 tam 2/5 cay kaşığı pul biber
2 tam 4/9 çorba kaşığı kabartma tozu
2 tatlı kaşığı tuz
2 tam 11/76 su bardağı sıvı yağ
bi avuç salça

efennim, oldukça geniş ama boyu kısa bi tencereyi önceden yakılmış ocağın üstüne koyup , içine yağınızı boca edin. soora da salçanızı ekleyin. bit kadar dooranmış etinizi de yağın üstüne boşaltın. iicene kavurun... kokusu apartmana yayılacak kıvama gelinceye değin kavurmaya devam edin.
iice kavrulduundan emin olduunuz etlerin üstüne köftelerinizi tek tek (etlerin arasında kalan boşlukları dolduracak şekilde) yerleştirin.
başka bir kapta suyu, önceden yakılmış ocaan üstüne koyup 72,5 dereceye kadar ısıtın. ısınan suyu soora 71 dereceye kadar soğuması içün 8 dakika 24 saniye bekletin. istenilen kıvama gelen suyu, hazırlanmış köfte ve et dolu tencereye boşaltıp üstüne de kabartma tozu, pul biber ve tuzu ekleyin. tencerenin kapağını kapatıp televizyonun karşısına geçin. seçeceeniz bi müzik kanalına basıp ( size tavsiyem power türk) 14 şarkıyı tam, bir şarkıyı da nakaratına kadar dinleyecek şekilde izleyin. reklam aralarında yemeğinizi karıştırmayı unutmayınız. zaman dolunca tencerenin altını kapatıp yemek saatine kadar dinlendiriniz. tabaklara servis ederkene üzerine yoğurt da şeedebilirsiniz. Afiyet şeker olsun saygıdeğer hayranlarım.
bu köşemin de sonuna gelmiş bulunmaktayım. hepinizi sarımsaksız ve sooansız öpüyor, sofralarınızda kuş sütünün dahi eksik olmamasını temenni ediyorum efennim...
GÜLFİDAN