Efenim, aşk aslında bir hormon meselesi olup, biz onu beş duyu organımızla algıladıımız bir his, bir duygu olarak şeeederiz. yani insanoğlu varolduundan bu yana genellikle karşı, nadiren de hemcinsine duyduğu bir koklaşma, öpüşme, sevişme, sarılma, görme ve yanında olabilme dürtüsü güdmektedir ki, biz buna piisikoloji dilinde "lovetromecus sendromu" demekteyiz.
iş bööle olunca da insanlarımız bu "aşık" olduu kişiye karşı bir özlem ve dahi bir arzu duyar. zaman içinde bu durumun nasıl bir hal alacağı daha ziyade kişilerle alakalı olup, insanları yönlendiren "epos"lar da olmuştur. (bkz. leyla vu mecnuun, kerem ile aslı, romeo and juliet...) eğerkine hormon düzeyini dooru seviyede tutar ve her iki tarafın da heyecan, istek ve beğenme güdülerini canlı düzeyde şeedilirse efenim, bu aşk denilen sendrom oldukça uzun ve ihtiraslı olur.
yeri gelmişkene can, kan ve bilim yoldaşım arkadaşımdan (bkn. blog sahibesi) bi örnek şeeettiriim; bu kızcaaazımız yoğun bir hormonal seviyede "lovetromecus" içermektedir. karşı kişi, -ki biz ona piisikoljide bööle dioruz- bu düzeyin maximuma ulaştığı hormonal harekaatın devamlılıı içün mutlak surhette ilgi, alaka, telefon açma ve yahut mesaj atma reflekslerini korumalıdır. bu duygusal dalgalanma olayı kişiler üzerinde hem pozitif hem negatif dediimiz etkileri göstermektedir sayın okurlarım. bunlara daha sooraki makalelerimde bizzat örneklerle açıklamalar getireceğim.
ben bir bilim insanı olarak diyorum ki; aşık olun ve izin verin size de olunsun. yoksa bu hormonu tanımadan toprak olur vücudumuz ki bu da biz insanların kendi doğalarına ihaneti olarak adlandırılır.
saygılar ve sevgilerimle bir sooraki önemli konumuzda görüşmek üzere efenim...
bitirmeden önce hepinizi bol hormonlu kucaklıyor, sayın aşık olunan beyefendiden reca ediyorum; lutfen dediklerimi kulak ardı etmeyip bir harekatta bulununuz. hormonların sağlığı içün efenim.
GÜLFİDAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder